Loading…
Dilbilimsel Kaynaklarda Sahih Kıraatlere Yönelik Eleştirel Yaklaşımlar
Bu makalede, erken dönem dilbilimsel kaynaklarda sahih kıraatlere yönelik eleştirel yaklaşımlar ve bu eleştirilere verilen cevaplar irdelenmiştir. Kur’an kıraatleri, kelimelerin farklı okunuşlarına konu olması sebebiyle dil ve nahiv çalışmaları sahasında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Bu çerçeved...
Saved in:
Published in: | Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi (Online) 2023-06 (30), p.134-164 |
---|---|
Main Author: | |
Format: | Article |
Language: | English |
Subjects: | |
Citations: | Items that cite this one |
Online Access: | Get full text |
Tags: |
Add Tag
No Tags, Be the first to tag this record!
|
Summary: | Bu makalede, erken dönem dilbilimsel kaynaklarda sahih kıraatlere yönelik eleştirel yaklaşımlar ve bu eleştirilere verilen cevaplar irdelenmiştir. Kur’an kıraatleri, kelimelerin farklı okunuşlarına konu olması sebebiyle dil ve nahiv çalışmaları sahasında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Bu çerçevede erken dönem dil bilginleri, özellikle lahn olgusu ile birlikte nahiv ilminin de bir meselesi haline gelen kıraat vecihlerini dil ve iʿrab yönünden ele almışlar, fasih ve beliğ kıraat vecihlerini tespit noktasında dilsel ihticâca yönelmişlerdir. Dilin derlenmesi ve kullanım keyfiyetine yönelik Basra ve Kûfe merkezli olmak üzere iki önemli ekol ön plana çıkmıştır. Basra dil ekolüne mensup dil bilginleri semâʿa dayalı olarak eski Arap şiirinden çokça istifade etmişler, dilsel kıyasta şâz ve geçersiz olan kullanımları Kur’an kıraatinde makbul görmemişlerdir. Bu şekildeki okuyuşları yaygın olan kıraatler içerisinde yer alsa bile tenkide tabi tutmuşlar, hatta tenkidin de ötesinde kimi zaman bu kıraatleri lahn, hata, galat, vehm, zayıf, kabîh ve radî gibi kavramlarla reddetmişlerdir. Basra dil ekolünün öncülerinden olan Sîbeveyh’in (ö. 180/796), sahih kıraatlere yönelik eleştiri geleneğini başlatan ilk dilbilgini olduğu genel kabul görmüştür. Bu süreç, Yahya b. Ziyâd el-Ferrâ (ö. 207/822), Müberred (ö. 286/900), Ahfeş el-Evsat (ö. 215/830), İbn Kuteybe (ö. 276/889), Zeccâc (ö. 311/923), Nehhâs (ö. 338/950), Ebû Ali el-Fârisî (ö. 377/987) ve İbn Cinnî (ö. 392/1002) gibi dilsel kimliğinin yanı sıra kıraatçı kimliği de bulunan âlimlerle sistematik bir tarza bürünmüştür. Ancak İbn Mücâhid (ö. 324/936) ve Mekkî b. Ebû Tâlib (ö. 437/1045) gibi kıraatçı kimliği ile temayüz etmiş âlimlerin de bu gelenek içerisinde yer alması hayli ilginç bir durum oluşturmuştur. Zira zikri geçen âlimlerin kıraatlerin tedvininde, tasnifinde ve belli kriterlere bağlı olarak sistemleştirilmesinde çok büyük katkılarının olduğu bilinen bir husustur. Sahih kıraatlere yönelik sonraki süreçlerde ortaya çıkan geleneksel algının bu dönemde henüz netleşmemiş olması, bunda etkili bir unsur olarak gözükmektedir. Sahih kıraatleri tespit noktasında rivâyet ve telakkîyi esas alan kıraat âlimleri öncülüğündeki bir grup âlim ise dil bilginleri tarafından dilsel yönden tenkit edilen bu kıraatlerin aslında problemli olmadığını, eski Arap şiirinde bunların çokça referanslarının bulunduğunu dile getirmişlerdir. Ayrıca bu kıraatlerin Hz. Peygamber’den semâen ve lafzen tevâtür yoluyla nakledildiklerini, bu sebeple |
---|---|
ISSN: | 2146-4901 2667-6575 |
DOI: | 10.35415/sirnakifd.1258595 |