Loading…

Hadler Bağlamında İslam Ceza Hukukunda İtiraftan Dönme ve Hâkimin Sanığa Bu Konuda Telkini

Öz: İslam hukukunun gayelerinin başında toplumsal hayatın dirlik ve düzen içerisinde varlığını sürdürebilmesi için belli değerlerin korunması gelir. Bu değerler din, can, nesil, akıl ve maldır. Şâri bu değerlerin korunması için onlara karşı işlenen suçlara belli cezalar koymuştur.  Şâri tarafından k...

Full description

Saved in:
Bibliographic Details
Published in:Cumhuriyet ilahiyat dergisi 2017-12, Vol.21 (3), p.1705-1738
Main Author: Recep Çeti̇ntaş
Format: Article
Language:eng ; tur
Subjects:
Online Access:Get full text
Tags: Add Tag
No Tags, Be the first to tag this record!
Description
Summary:Öz: İslam hukukunun gayelerinin başında toplumsal hayatın dirlik ve düzen içerisinde varlığını sürdürebilmesi için belli değerlerin korunması gelir. Bu değerler din, can, nesil, akıl ve maldır. Şâri bu değerlerin korunması için onlara karşı işlenen suçlara belli cezalar koymuştur.  Şâri tarafından konulan miktarı belli bu cezalara had adı verilir. İslam hukukunda hadlerin uygulanabilmesi için suçun şüpheye mahal olmayacak şekilde ispat edilmesi prensibi getirilmiştir. Bu sebeple suçun sübutunda şüphe olursa hadler uygulanmaz. Suçun sübutunda şüphe oluşturan sebeplerin başında itirafta bulunan sanığın itirafından dönmesi gelir. İslam hukukçuları itiraftan dönmenin hadleri iskat edip etmeyeceği konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Çoğunluk, zina, hırsızlık, sarhoşluk ve hirâbe/yol kesme gibi Allah hakkı sayılan hadlerde itiraftan dönmekle cezanın düşeceği görüşünü benimserken bazı hukukçular bunun hadleri düşürmeyeceğini ileri sürmüşlerdir. İslam hukukçularının çoğunluğu zina ve hırsızlıkta hâkimin sanığa itiraftan dönmesini telkin etmesini de müstehab kabul etmişlerdir. Buna karşılık kazif ve kısas gerektiren suçlarda itiraftan dönmenin geçerli olmadığı konusunda ittifak edilmiştir.Özet: İslam hukukunun genel maksatlarının başında toplumsal hayatın dirlik ve düzen içerisinde varlığını sürdürebilmesi için belli değerlerin korunması gelir. Bu değerler din, can, nesil, akıl ve maldır. Bu değerlerin korunması temel insan haklarındandır. Zira insanın dünyadaki mutluluğu bu değerlerin korunmasına bağlıdır. Bunlar korunmadığı zaman toplumun düzeni bozulur. Neticede insanlar dünyevî sadetlerini kaybedecekleri gibi uhrevî saadetlerini de kaybederler. Bu sebeple Şâri’ bu değerlere karşı işlenen suçlar için belirli cezalar koymuştur.İslam hukukunda Şârî’ tarafından konulmuş olan miktarı belli bu cezalara had (ç. hudûd) adı verilir. İslam hukukçuları hadleri; hadd-i zina, hadd-i kazif, hadd-i sirkat, hadd-i hırâbe, hadd-i hamr ve hadd-i sükr olmak üzere altı neve ayırıp bunlara “el-hudûdu’l-hâlisa” demişlerdir. Bu hadler insanların canlarını, mallarını, nesillerini, şereflerini ve akıllarını korumak gibi kullara ait birtakım maslahatları temin etmek için meşru kılınmıştır. İslam hukukuna göre bu hadlerin uygulanabilmesi için suçun şüpheye mahal olmayacak şekilde ispat edilmesi gerekir. Zira suçun sübutunda şüphe olursa hadler uygulanmaz. Suçun sübutunda şüphe oluşturan sebeplerin başında itirafta bulunan sanığın itirafından dönmesi gelir. İslam hukukçuları itiraftan dönmen
ISSN:2528-9861
2528-987X
DOI:10.18505/cuid.331462